bugün

entry'ler (168)

30 yaşından sonra aşk meşk işlerinin bitmesi

Bitmiyor ama birini tanımak çok zor geliyor. 19 yaşındaydım, çok fazla çocuk ve beni çok seven bi eşim olsun istiyordum. Aile özlemi içindeydim. Sağlıklı bi aile yaşantısı görmemiş birinin tecrübesizliği ile olaylara çok duygusal yaklaşıyordum ki o yaşlarda iş teklifleri almaya çoktan başlamıştım. Kariyer ve para peşinde değildim, sevginin peşinde koşuyordum. Hiç sorgulamıyordum sevgi gördüğüm zaman, takılıyordum beni seven insanların peşine.

Şimdi büyüdüm, 19 yaşında halime bakınca şaşırıyorum. Yalan yok içimde yine inceden bir çocuk isteği var ama şimdi kim uğraşacak hali daha fazla. Evlilik desen müthiş uzak, yürütemeyeceğimin bilincindeyim. Bi adamla evlenince ailesi ile yine evleniyorsun türkiye şartlarında, o hiç yemiyor. Deli midir, sinirli midir, birbirimizden ne kadar uzak ve ne kadar farklıyız bunları öğrenme aşaması zaten yorucu geliyor derken yalnızlaşma hali başlıyor. Garantici tipler haline geliyoruz olgunlaşma ortasına yaklaşınca. Bi de iş var, trafik, geçim sıkıntıları falan derken zaman kısıtlı. Sonuçta en başa dönüyoruz, zor geliyor.

19 yaş cesaretimi ve aptallığımı özlüyorum ha. Çok güzeldi aslında. Çok salaktım. Akıllanmak pek iyi bir şey değil aslında. Sahiden değil.

peki diyen erkek

insan ilişkilerinde neden başarısız olduğumu tokat gibi yüzüme çarpan başlık. Üzgüncükleeeer.

Peki ve tamamdır arasında ne fark var? Mesela bi erkek bana peki demeden önce oturup şunu mu düşünüyor? Peki diyeyim de onun hayatının içine edeceğimi anlasın. Ya da şöyle mi düşünüyor? Peki diyeyim de bu durumdan hoşlanmadığımın farkına varsın!

Tamam dediği zaman böyle şeyler düşünmüyor mu peki? Peki denilmesine özel bir acı, özel anlamlar, çok özel bir şeyler mi var her seferinde? Ben sahiden anlamıyorum.

Allah dümdüz, böyle küçücük detaylara kocaman anlamlar yüklemeyen bi erkek nasip etsin diyor ve gidiyorum. Her gün yeni bir şey öğreniyor insan, hayret bir şey sahiden.

sevgili tarzında evli olmak

Asperger sendromlu olduğu söylenen bir isimdir Fazıl Say. Mahkeme sırasında affedilmesi için önüne sürülen otizmi kabul etmese bile hiçbir aspergerlinin gözünden kaçmayacak şekilde aspergerlidir. Bunun getirmiş olduğu rutinler, disiplin anlayışı, yalnız kalmaya duyulan ihtiyaç, sabitlik, içine kapanıklık gibi özellikler yetişkin olmasının etkisi ile azalsa bile yine mevcuttur mutlaka. Asperger sendromlular hayal kırıklığına uğratacak her türlü olaydan kaçtığı için en sevdiği insanların yaptığı davranışlardan cabuk etkilenip, yine o kişiyle ilişkilerini kısa süreliğine olsa bile bitirme gibi bir alışkanlığa sahiptir. Anında keser göz temasını ve konuşmayı. Bu durumu değiştirebilen aspergerli eminim çok azdır. Üstüne tanıdığım bi kişi hariç tüm apişkolar cinselliğe normalden çok daha düşkün tipler. Sevdiklerine sahiden çok düşkün oluyorlar. Daha bir başka seviyorlar insanı.

Sonucunda aspergerli biri ile ilişki yaşamak hem çok zor hem de zevkli oluyor. Sürekli birlikte olmak aspergerlinin küçük detaylardan etkilenip içine kapanmasına yol açabileceği için en doğru evlilik şekli zaten bu. Nörotipik bir insana göre daha fazla yalnızlığa ve düşünmeye ihtiyaç duyan bir insanı 24 saat boyunca kendinize maruz bırakamazsınız. Ama aynı şekilde sizden çok uzaklaşmak yine istemeyecektir. Cinsellik sırasında yaşanan hormonal değişimlerin onları çok daha normal hissettirdiği için cinselliğe yaklaşımları daha istekli oluyor. Yani ne sizinle ne de siz olmadan olmayacağı için onu da öyle kabul etmek gerekiyor.

Yanisi siz fazıl say gibi bir adamı kendi normal kafalarınız ile eleştirme haddini nereden buluyorsunuz ben anlamıyorum arkadaş. Adamın otizmli olduğu konuşulurken kendi doğrularınıza göre onu nasıl yasamaya zorlayabilirsiniz? Sanıyorsunuz ki o insanlar sizin gibi yaşamadığı için hasta ama siz aslında hasta tiplersiniz. emin olabilirsiniz buna.

Durup dururken sinirlendim. Çok zor.

evlenmenin saçma olması

Türkiye'de evlenilmez.

Düğüne gidiyorum ki çok nadir oluyor bu. Nefret ediyorum düğünlerden. Yeni akraba olmuşlar, komşular, oradan buradan tanışılan arkadaşlar, dıdısının dıdıları müthiş bir samimiyet duygusu ile birbirlerinin parmaklarını tutmuş, ayaklarını yere vura vura oynuyor. Bazıları oynarken duvara çıkıyor. Öncesinde en gürültücü halleri ile davullar zurnalar çalıyorlar sokaklarda. Kornalar hiç susmuyor. Kültür farkını buram buram hissediyorum. Yanlış anlaşılmasın bir kültürü eleştirmiyorum, son derece gürültücü bulduğumu söylüyorum. Anlam veremiyorum sadece.

Böyle dans eden insanlardan birinin kızını ya da oğlunu alıyorsun ve evlilik bu dans gibi yaşanıyor. Herkesle evleniyorsun. Orada oynayan şişko teyzeler, masanın altında içki içen amcalar. Herkesin söz hakkı oluyor resmen. Anneler rahat bırakmıyor asla. Kavga ediyorsun, bir bakıyorsun barıştırmak için 99 kişi gelmiş evine.

Evlilikler dediğim gibi aynı bu danslar gibi gürültülü yaşanıyor. Biz sahiden evliliğin iki kişinin arasında yaşanan son derece mahrem anlar bütünü olduğunu anlamış değiliz.

Mesela ben düğün, nişan falan istemem diyorsun, benim kültürümde yok diyorsun, hiçbir şekilde kabul etmiyor karşı taraf. Kabul etmiyorlar ve kız isteme için onlarca insan geliyor evine. Hiç tanımadığın insanlar seni istiyor. Pazarlık yapılıyor bi süre sonra, ben şunu alırım, bunu alırım.

Arkadaş hangi kültür evliliği bizler gibi zorlaştırır ya? Bu kadar kalabalık, gürültü, bunca insan niye işin içinde? Evlenmek bu nedenle saçma. Resmen bu kalabalığa bulaşmak istemiyor genç nesil. iyi yapıyorlar bence.

9 kez evlendim, 14 kez boşandım, ben artık bulaşmıyorum mesela.

kadınların kararsızlığı sevmemesi

Kendi adıma doğru olduğunu söyleyebilirim.

Çok hızlı kararlar veren biri değilim. 16 yaşında saçımı boyamaya karar verdim, yanlış hatırlamıyorsam 25 yaşında boyattım ilk kez. 10 sene boyunca dövme yaptırıp yaptırmamak üzerine düşündüm. Pahalı bi ayakkabıyı alıp almamak üzerine bile aylarca düşünebilirim. Kararsız değilim, yavaşım, risk almaktan hoşlanmıyorum.

Bu yüzden kararlı insanlara ihtiyaç duyuyorum. Birinin beni iteklemesi ve cesaretlendirmesi gerekiyor. Kendim gibi ağır insanlar ile yıllarca tek adım atmadan yaşıyoruz, hoşuma gitmiyor artık. Yorucu oluyor bi noktadan sonra çünkü.

genelde bana bi şey olmaz diyenlere bi şey olması

Herkese bir şeyler oluyor ama bazı insanlar olan şeylerden çok etkilenmiyor.

Bi kız arkadaşım var. Çocukluğumuz beraber geçti. Benim şimdiye kadar gördüğüm çocuklar içinde en çaresiz olan hep o olmuştur. Canım benim. Hâlâ bazı geceler altını ıslatacak kadar travması var. Çocuklarını büyütüyor ki öyle iyi bir anne görmedim. 2 iş birden yapıyor bazen çünkü parası yok. iğrenç bir eş ile baş etmeye çalışıyor. Bi de hâlâ insanlara yardım etme derdinde. Çünkü açlığı, istismarı, çaresizliği, yokluğu falan biliyor ve sempati yapmaktan başka bir şey gelmiyor elinden. En sevdikleri ölüyor, hayatı zor ve bir kez şikayet ederken görmedim onu. Hep şükretme ve gülümseme halindedir. En zorlu insanları idare edebiliyor şikayet etmeden. Mesela ona kolay kolay bir şey olmaz. Zaten çocukluğu boyunca gördü bir sürü zorluğu. Kolay yıkılmaz böyle insanlar. Bayılıyorum ona.

Ama babam çok şımarık bir adamdır. Sahiden zorluk falan görmemiş. Ailenin tek erkeği. Babasını hastaneye götürürken bile saatlerce söylenir, sorumluluk alırken zorlanır. En ufak zorlukta yıkılıp kalır, sorsan bana bir şey olmaz, ben çok güçlüyüm, çok inatçıyım diye gezer. Bir deprem, bir kavga ya da bir ölüm karşısında kontrolünü kaybedecek kadar hayatı bilmeyen bir adam.

Olay bu yani. Herkese çok şey oluyor ama bazı insanlar olan her şey ile savaş halinde. Savaşmak mı gerek yoksa kendini bırakmak mi gerek o kısmı ben hâlâ anlamadım.

neden sevgilin yok

Sadece bana ait olabilecek birini bulamıyorum. sosyal medya hesaplarım yok, telefonuma sürekli bildirim gelmiyor. Biriyle sohbet ederken aklım telefonda olmuyor. Günümün bir kısmını o an yaptığım şeyleri ya da kendimi fotoğraflamak için harcamıyorum. Sahiden ciddi bir şey yaşama ihtimali başladığı an hayatımda olan herkese söylüyorum ki çok zamanımı harcamasınlar. Biriyle buluştuğum zaman telefonu atıyorum çantaya, arama gelmediği sürece almıyorum onu. Yani benimle birlikte olan kişi sadece benimle birlikte oluyor. Benimle sohbet ediyor mesela sadece. Saygı duyuyorum çünkü ben insanlara.

Ama ben adamı 1200 arkadaşı ile paylaşıyorum. Aralarda tabii mesajlaşılan kadınlar var. onca farklı hesap varken olmama ihtimali zaten yok. Tam mesajlaşırken sürekli kesiliyor konuşmalar çünkü biliyorum başka birilerine cevap veriliyor ya da hesaplar kontrol ediliyor. Ben tek bir şey düşünen biri değilim, aynı anda bir ton şey düşünüyorum, mesaja cevap geldiğinde aslında söylemem gereken şeyden kopmuş oluyorum. Bir gün çileden çıkıyorum. Bunu En yakın arkadaşım yapsa yine aynı şey oluyor. çekip gidiyorum, uzun süre daha bulamıyorlar beni. Hiç laf sokma falan derdim yok bu arada, çok genel bir konudan bahsediyorum. Lütfen kismeler üstüne alınmasın.

Yanimici ben verdiğim kadar değer göremiyor, verdiğim ilginin küçücük bir kısmını geri alamıyorum. ilgi ve sevgiyi özlerken buluyorum kendimi. Böyle nasıl boktan bir döneme denk geldiysem en sonunda iyice delirip açacağım 98 farklı sosyal medya hesabı, koyacağım fotişleri, civciv hanım merhaba mesajlarına cevap verirken bi yandan döneceğim sevgili adayına, tmm, ok, hmm, aaaa çok iyiiiii diye böyle kısa kısa yanıtlar vereceğim ve sanıyorum anca o zaman eşitlemiş olacagım çoğunluk ile kendiMi. Pofff.

Y o r u l d u m.

gratis önünde bekleyen erkek anıtı

Ben, evli olan hanım arkadaşlar ve uzun yıllardır ılişkisi sürenler bilir, böyle bir teklifle adama gidersen hareket halindeki araçtan mağazanın önüne atılırsın, adam saatte 140 km hızla ortamdan uzaklaşır, yaralı halde mağazaya girip makyaj malzemesi bakarsın. 3 dakika bile beklemezler bizimkisiler.

Arkadaş diğer kadınlar onları böyle uzun uzun bekleyen bu erkekleri nereden buluyor? Sahiden çok düşünüyorum ben bunu. Öylece en az 30 dakika bekliyorlar kadınları. Koltukta uyuya kalan erkekler oluyor beklerken. Bu durumdan nefret ettikleri belli ama bir şey demiyorlar bence. kırıp gücendirmekten mi korkuyorlar yoksa kadın olmanın bu yönünü anlayışla mı karşılıyorlar, anlamıyorum.

Üzüncük bir durum içindeyiz bazılarımız. Bekleyenimiz yok. Ha biraz mantıklı düşününce niye beklesinler ama bekleyenler niye bekliyor o zaman? Bak işte işin içinden çıkamadık, beklemeyenler otomatik olarak haksız duruma düştü. Tüh size.

30 yaş üstü yazarlar

Valla ne güzel kabul ediyorlar 30 yaşları, bayılıyorum size.

Ben tanıdığım çoğu insana birkaç sene hiç değişmeyecek şekilde 28 yaşında olduğumu söyledim. Ara ara civciv sen 28 yaşında değilsin 62 yaşındasın kendine gel diyenler ile görüşmeyi kesiyorum ya da kavga ediyorum. Cevremde korku imparatorluğu kurdum, yanıma usulca sokulup sen 28 yaşındasın merhaba diyenler oluyor. Aferin onlara. En sevdiğim insan tipi.

Şu an 28 yaşında olduğum için 11 sene sonra bu başlığa gelip 31 yaşındayım yazacağım günün sabırsızlığı içindeyim. Şu an sadece bu bilgiyi vermek için geldim. Öpüyorum herkesi.

pilavı kaşıkla yiyen tip

Bu olayın çıkış noktası görgü kuralları kitabıdır. Orada neyin nasıl yenmesi gerektiği yazar ki herkes ortamda aynı şekilde davransın, kimse komik duruma düşmesin. Pilavın çatal ile yenmesi gerektiği yazıyor. Girersin janti ortama, çatalla yersin.

Ancak ev ve dışar pilavı kaşıkla yenir. Zaten biz pilavı ana yemek olarak kullanmayız çoğu zaman, yancıdır. Üstünde kuru olur, ne bileyim didiklenmiş tavuk olur, haliyle neden çatalla yiyelim?

Tabii.

kızlar artık makyaj yapmasın kampanyası

Aslında haklı.

Kendi adıma kabul ediyorum, makyaj modasına uyum sağlayamadım. Moda bana şunu diyor, şu bölgeyi koyu yap, buraya parıltılar ekle, yeni moda renkler bu, makyaj öncesi şunları satın al, yok canlı renkler, mat renkler. Müthiş bir sektör var, çok reklamlı, çok renkli. Kapılıp gidiyorum ben. Aşırı seviyorum kendimi boyamayı. Sürekli satın alıyorum. Hastayım renkli her şeye. Onları üstüme başıma sürüp çığlık atarak koşuyorum.

Makyaj malzemeleri ile yüze yeni bir sekil vermek, gözlerin rengini açabilmek, dudakları daha kalın yapmak falan efsane güzel bir şey kadınların çoğu için. Sabahın köründe kalkıp 98 farklı malzemeyi doğru bölgelere en doğru şekilde uygulamak mümkün değil. Çoğu kadın bunları fidiyo izleyerek yapıyor. işe ya da okula giderken, aslında acelen varken mümkün olmadığı için ortaya saçma sapan bir görüntü çıkabiliyor. Mesela ben en son elmacık kemikleri daha güzel göstermek uğruna sultan özcan'a benzemişim. Eleştirildim. Güldüler hatta. Zincirle vurdular, deri eldivenli, yarı çıplak 100 kişi beni kabataş meydanında dövdü ve umurumda olmadı.

Çünkü niye olsun? Daha güzel görünmek için çirkinleşip komik duruma düşmek beni hiç ilgilendirmiyor. Keşke sizi daha çok hiç ilgilendirmese.

Edito: konuya haklı olduğu ile başlayıp size ne siz kimsiniz kendi işinize bakın diyerek bitirmem.. Çok zor her şey.

para mutluluk getirir mi

Evet ve hayır. Etrafımda yoksul ve zengin tüm insanların kendilerine özel mutsuzlukları var.

Eş nedenli çok zengin olan bir kadın var. Çok parası var, bizim çok istediğimiz markalardan alışveriş yapıyor. Bi bakım ürünü markası var, 8 maaşım gidiyor diye kapısından giremiyorum. Hastayım o markaya. Mesela o gider, istediği kadar ürünü alır, uzatır kartı, şoförüne yükler paketi, gider başka mağazaya. Hayatı böyle geçiyor. Tüm kadınlar ona özeniyor.

O ise ona özenen tüm bu kadınlardan başka bir şey düşünemiyor. sürekli geliyor, o çok zengin eşinin ortamda gezinen hangi güzel kadınla beraber olduğunu anlamaya çalışıyor. Oysa sadece bir kişi değil. Daha dikkatli baksa en az 3 kişi olduğunu görebilir belki. Sabahtan akşama kadar gelip kadınları ve eşini izliyor, bakıştan ilişki çözmeye çalışıyor. Iğrenç iğrenç şeyler.

Eş olan adam ise kazancının yarısını kaybetmemek için sevmediği eşinin yanına gidiyor her akşam. Muhtemel her gün haklı olarak çıkarılmış 3 saatlik kavgayı çekiyor. Her istediğini satın alabildiği bir hayatın içinde daha azına razı olmamak için uğraşıyor.

Ya da 10 dairesi olan o adam henüz ölmeden önce çocuklarının arasında çıkan kime ne düşecek kavgalarini dinliyor. Daha ölmeden mezara sokuluyor. Varlığı 10 daire uğruna yok sayılıyor. Ölsün diye gözünün içine bakılıyor.

Ben paradan ve parasızlıktan aynı oranda zevk alan biriyim. Bazen çok param oluyor, çok iyi harcıyorum. Bazen az oluyor, iyi idare ediyorum. Bazen olmuyor, sağlık olsun diyorum. Asla borca girmiyorum, param varsa alıyorum, yoksa almıyorum. Birilerine özendiği için ya da daha fazlasına sahip olmak için bir böbreği satışa çıkaracak kadar harcama yaparsan elbette mutsuz olursun anlayışına sahibim. Fakirim, mutluyum. Param olsun yine mutlu olacagım. Belkim param olunca çok mutsuz olacagım. O da belli değil gördüğüm kadarıyla.

Yani kesin hiçbir şey yok. Bence zevk almak lazım. Ben öyle düşünüyorum.

dövmeden önce rakipten dayak yemek

Ve kalkıp karşı tarafın ağzını burnunu kırmak için sevdiği kadının endişeli yüzünü görmek zorundadır. Bakar sevdiceğine, beyin kanaması ve iç kanama geçirdiği halde kalkar, yuri boyka gibi önüne geleni döver, yaralarını temizletirken en erkeksi hali ile kadınına teslim eder kendini. Film mutlu sonla biter.

Sokakta kavga eden insanlar için evet normal bir durumdur aslında çünkü yumruk atmayı bilmedikleri için genellikle hep boş hamleler yapıyorlar. Savruluyorlar, ne bileyim yumruk isabet ettirebiliyorsa bile etkisi düşük, birbirlerini yere düşürmeye çalışırken çok güç ve zaman kaybediyorlar. Haliyle dayak yiyen insan çok etkilenmeden kalkıyor ama 98 yumruk yedikten sonra kalkmak falan yok öyle şeyler. Çocukluktan beri boks maçı tutkunu biriyimdir, ben öyle bir şey görmedim. Yumruk ne kadar güzelse o kadar güzel bayılırsın. Böyledir bu.

dört kişilik bir ailenin aylık beslenme harcaması

Kısa zaman önce kahvaltı için bir şeyler almaya gittim. Peynir, sucuk, ne bileyim sürmelikler alırım, bi de kaşar alır tost yaparım, iyi bi pazar kahvaltısı yaparız diye düşündüm. Tüm yük babamın üstünde olmasın diye düşündüğüm anıma denk geldi. Oluyor ara ara böyle.

Baktım sucuklara, iyi bir marka aradım, buldum, almadım. Kaşar aldım ama en küçüğünden. 17 mi neydi en küçüğünün fiyatı. Peynirleri normalde aldığım yerler bellidir, 20 liralık aldım, tek çeşit. Ekmeğe sürülecek her şeyden uzaklaştım, asla almadım. 15 çeşit şey alırım diye gittim, birkaç bir şey aldım geldim. Ne zaman markete gitsem hep farklı fiyatlar ile karşılaşıyorum ve her seferinde daha az çeşit alıp çıkıyorum. Benim maddi olarak çok fazla sorumluluğum olmadığı halde böyle. Öyle olduğu halde ara ara babama güzellik yapamıyorum.

Çalışıyorum, iyi görünmek zorundayım. Her şey aşırı pahalı ve resmen ben iş için iyi görünmeye harcıyorum maaşı. Bu yüzden çalışıyorum sanki. Çok saçma.

Kira, faturalar, mutfak masrafı ve çocukları olan çoğunluğa sabırlar diliyorum. Dediğim gibi çok fazla sorumluluğum olmadığı halde ben bir pazar kahvaltısı için bile çok iyi hesap yaparken buluyorum kendimi.

Bu şartlarda dört kişilik ailenin doğru şekilde beslendiğini düşünsek en az 7 bini gözden çıkarmamız gerekir. Market fiyatlarını bilenler için bu çok anormal bir tutar değil. Balık, beyaz ve kırmızı et, süt falan öyle hesaplamak lazım bu tür tutarları. Biz fakirliğe o kadar alışmış durumdayız ki bunları hiç işin içine katmıyoruz.

Edişko; oha diyen arkadaşlar için not düşüyorum, aile sağlıklı beslenmek için her gün süt ve kefir içse her ay bunun için en az 400 lirayı gözden çıkarıyor. Böyle hesap yapmak lazım.

beyaz tenli kızlar

Beyaz ten çok kötü yaaaa kıllar çok belli oluyor diyen esmer bir kız arkadaşı denize gidecek diye bakıma almıştık, 2 kutu ağda bitmişti ama yetmemişti.

Ve nedense ısrarla hâlâ beyaz tenlilerin kılını tüyünü ve hiç değişmez yazın ufff olmasını konuşuyoruz. Bazı şeyler hiç değişmiyor. Sahiden.

Bence beyaz ya da esmer olmak falan hikaye, bakıyorsun mesela kadına beyaz tenli yeşil gözlü ama çirkin. Bir kadına bakıyorsun esmer, kahverengi gözlü, siyah saçlı ve enfes bir şey. Öyle bence, birbirimizi kandırmayalım hiç

Edit: beyaz tenli, esmer, kumral ya da kızıl değilim. Pembişim.

kaşar peynirinden eldiven çıkması

Fakirliğim beni yanıltmıyorsa bim kaşar peyniri bu.

Günümüz türkiyesinde kaşar peynirinden eldiven çıkmıyor, eldivenden kaşar peyniri çıkıyor. Haliyle bir yaptırım falan uygulanmaz, hükümet yakınlığı falan derken. Neyse..

durduk yere moral bozan şeyler

Onlarca insanın içinde üstüne 9 kişi yüklenmiş dana gibi yere düşmek. Sonra gidip bi de merdivenden yuvarlanmak.

Allah daha büyük dertler göstermesin tabii. Düşüyorum çünkü yürüyebiliyorum diye avutuyorum kendimi. Ya da yürüyebildiğim için düşüyorum. Bilmiyorum. Keyfim kalmadı. Zor.

cinlerin keçi ve yılan kılığına girmesi

Bi de kedi kılığına giriyorlarmış güya. Eğer bacağı, gözü yoksa ya da ne bileyim bir kusuru varsa bu cin olduğunun en net göstergesiymiş. Çünkü cinler hayvan kılığına girdiğinde bir organı kaybediyorlarmış. Tabii.

Bi bacağı olmayan kedim ara ara sokağa kaçıyor. Cin olduğuna kesinlikle inanıp birbirini gaza getiren çocuklar tarafından taşlanıyor. Çocukların ve ebeveynlerinin toplam ayküsü 130 olduğu için biri bile ulan taşlıyoruz ama bizi çarpmasın diye düşünmüyor. Hatta kedimin bu bacak olayı nedenli cin olduğunu söyleyen iyi eğitimli insanlar bile gördüm.

Bunlar işte sonra gidip şeytan taşlıyor.

Bu ülke sahiden delirmişlik.

mafya kızıyla beraber olup mafyayı çökertmek

Net emin olmamakla beraber sanıyorum bundan 17 yıl önce bir haber okumuştum. Haberler benim için aşırı önemli, asla unutmam. Çocukken okuduğum haber sonrası hacker olmayı kafaya takip gidip okulunu okumuş bir tipim. Bir ara araba hırsızlığına takmıştım, bu işi en iyi polis olursam yapabilirim diye düşünüp çok araştırmaya başlamıştım. haberleri oradan hatırlıyorum. Çok zorlu bir çocukluk ve ergenlik geçirdim. inşallah 9 çocuğumun hepsi babasına benzer.

Bir kadın polis, mafyanın içine girmişti. Mafya babasının sevgilisi olarak. Bi de mafyayı verdiği bilgiler ile çökertmeyi başarmıştı. Haber polisin psikolojik destek aldığı bilgisi ile bitirilmişti. O zamandan beri düşünüyorum, o polise ne oldu, koruyabildiler mi, adama aşık olmuş muydu, adamla birlikte olurken bazı yakınlaşmaları nasıl kabul edebildi?

Haliyle ben başlığı görünce heyecanlandım. Arkadaşlar böyle şeyler yapın, hayat kısa, sonra bunları haber yapsınlar, okuyalım, siz yaşlanın kitap yazın anılarınızdan. Aşırı canım sıkılıyor. Bu hayata araba hırsızı olacagım diye başladım evde oturuyorum. Üzülüyorum.

her sabah 7 de kalkmak vs zengin koca

Bi arkadaş bizim buradan villa almış. En kötüsü 20 milyondan başlıyor, düşünün nasıl kazanıyor. Eşi hanımefendi hâlâ çalışıyor çünkü bir kuruş bile vermiyormuş bizim arkadaş. Kadın resmen kendi ayakkabısını almak, ne bileyim çocuğunun ihtiyaçlarının bir kısmı için çalışıyor. muhteşem bir dedikodu değil mi? Bizce öyle.

Ben oyumu ortalama kazancı olan ama cimri olmayan koçişten yana kullanıyorum. Çok parası olup cimri olan bir adam yerine fakir ama cömert bir adam her türlü daha mutlu eder. Çok net.